Yaklaşık bir saat kadar önce arkadaş "msn e gelsene" diye bir mesaj atmış. Ben bu mesajı anca gördüm ve yaklaşık 40 dakika sonra falan cevap yazdım "kanka mesajını yeni gördüm, umarım telefonun sessizdedir." Benim korkum, arkadaş yarın erkenden işe gidecek olacağından uyuyodur ve telefon sessizde değilse uyandırmış olacağımı düşünüyorum. Ama yakşık 15 dakika sonra gelen cevap evde yastıkları yumruklamama sebep oldu (gülmekten). "Olum tam da wcdeydim. peder telefon çalıyor diye koşa koşa wcye getirdi onda da benim melodiyi biliyorsun zaten yıkıyor ortalığı tuvaletin içinde ben panik oldum. telefon elimden kaydı wcnin deliğine tam düşerken son anda yakaladım :) ama gece gece bana attığın bir mesajla heycan yaşattığın için sana minnettarım + sayende telefonu temizlemiş oldum :)"
Ahahahah hala gülüyorum ya. Ben de, beni gece gece yardığın için sana minnetarım sevgili arkadaşım Ali Şengil.
17 Ocak 2011 Pazartesi
Hmmm..
Avrupa'nın bir kıta olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama ben küçükken hep bir ülke zannederdim. Sebebi ise eski Türk filmleri. Çünkü, filmlerde hep "Avrupa'ya gidiyorum", "Avrupa'dan yeni döndüm" gibi replikler vardı. Avrupa'nın bir kıta olduğunu öğrendiğimde ise; "Eee o zaman bunlar hangi ülkeye gidiyor?" diye kendi kendime soruyordum. Dizilere yenik düştü artık Yeşilçam filmleri. Önceden neredeyse hergün Show TV'de yayınladırdı. Yayınlasalarda izlesek yine hehe.
Bu arada anneme sigara içtiğimi söyledim. Ama söylerken geçen diyalog beni benden aldı (Not: kendisi de sigara içiyor):
- Anne uzun zamandır bi şey söyliycem ama korkuyorum ya.
- Neymiş?
- Hmm... şey... neyse boşver ya...
- Söylesene be!
- ....
- Birini mi hamile bıraktın?
- Çüş!
- Ee ne o zaman?
- Sigara içiyorum diyecektim anne. Oha ya aklına o mu geldi!
- Bundan mı korkuyodun salak hahaha (o sırada derin bir nefes aldı)
Ben alacak karşısına, bak sigara şöyle zararlı böyle zararlı rarerö diye nasihat verecek sanıyordum ama korktuğum başıma gelmedi hehe. Az önce de "Her gün bi tabak yoğurt ye. Sigaranın zehrini atıyomuş vücuttan" dedi. Böyle işte.
6 Ocak 2011 Perşembe
"Face'de video paylaştım, izlesene"
Bu aralar bu sözü çok duymaya başladım. Herkes daha selam vermeden "Face'de bi video paylaştım çok güzel, izle bak çok güleceksin" diyor.
Artık öyle ki, uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşımla görüşüyorum. Normal bir şekilde sohbet ilerlerken, arkadaş kişisi "face'de bi video var adam g..üyle Mozart çalıyor. kesin izle!" diyor. Yahu onca zaman görüşmemişiz, konuşacak o kadar çok şey varken bu ne şimdi? Banane adamın g...ünden. İnsan bi eski günlerden konuşur, ne bileyim havadan sudan konuşur, hiç olmadı dedikodu yapar. Aman ne "face'de video var izlesene". (Şimdi ben bunları söylüyorum ama bütün arkadaşlarım da üstüne alınmasın, cidden konu oradan açılınca videoları tavsiye edenlerde var.)
Peki ya, "yeni fotoğraf ekledim yorum yazsana" diyenlere ne demeli?
Bi ara facebook sayfamı kapatmıştım. Herkes, vay efendim niye kapatıyorsun demişti. İşte bu ve bunun gibi sebepler yüzünden. Facebook'a karşı değilim ama artık bir arkadaşla bir yerlerde oturup iki çift laf edemez hale geldik. Çok yakın arkadaşlar bile doğum günlerini Facebook'tan kutluyor artık. Kimse arkadaşını arayıp da "doğum günün kutlu olsun" demeye tenezzül etmiyor. Korkarım ki, gelecek nesil artık tamamen yalnızlığa mahkum bir hayat yaşayacak.
Ha en saçması da şu: Facebook'ta hesabı dondururken bir kaç tane profil resimleri gösterip diyor ya; X seni özleyecek, Hede seni özleyecek, Hödö seni özleyecek... Yahu çok özlerse arasın görüşelim, konuşalım. Sadece sanal olan bir dünyadan ayrılınca özlemek nasıl oluyor?
Dediğim gibi, Facebook'a karşı değilim. Akıllı kullanıldığı zaman gayet amacına uygun bir sitedir. Sonuçta bir bıçağı adam öldürmek için de, ekmek kesmek için de kullanabilirsiniz. Ama sanal dünyaya bu kadar dalıp da, gerçek dünyayı unutmaya karşıyım... Öyle işte.
3 Ocak 2011 Pazartesi
Can sıkıntısı
Kesinlikle ama kesinlikle çağımızın hastalığıdır. Herkesten duyarsınız bu sözü "Off canım çok sıkılıyor". "Noldu, neyin var?" sorusuna %90 olarak verilen cevaptır.
Ünlü filozof Schopenhaur'un dediğine göre, toplumun içgüdülerine öncülük edermiş. "Can sıkıntısı birbirini pek az seven insanoğlunun, yine de birbirini aramasına yol açar". demiş kendisi.
Annemin dediğine göre ise; "Hep teknoloji yüzünden". Aslında haklı. İnsanlar sanal dünyaya girince, gerçek dünyayı unutuyor. Sonra da yalnızlığa mahkum oluyor ve canı sıkılıyor. Ama benim kast ettiğim can sıkıntısı böyle değil. Dışarıda çok fazla vakit geçiren biriyim ve bir club'a dahi gidince artık canım sıkılabiliyor. Bu konuyu biraz araştırdım:
Öncelikle "can sıkıntısı nedir?"
Can sıkıntısı (boredom:İng.) isteksizlik, bir şey yapmayı istememek, zevk almamak hali. Yoksa kötü bir olaya veya birisine canım sıkıldı şeklindeki kızgınlığa benzer duygu değil.
"Bir insanın neden canı sıkılır?"
Araştırdım ve çok mantıklı bir sebep buldum. İşte:
İstatistikler, refah seviyesi yüksek kişilerde, psikiyatri hastalarının daha çok olduğunu gösteriyor. Bu kişilerin henüz 18 yaşında olmadan tüm heyecan ve zevkleri hızla tüketen gençlik, bulunduğu hiçbir ortamdan zevk alamaz hale gelebilir. Bunun sonucunda da, ruhsal çöküntüler ve kötü alışkanlıklar olabilir.
Sanırım benim canımın sıkılmasının sebebi bu. Yeni heyecen ve zevkler bulmam lazım hehe.
Ben kendimce bir yöntem buldum. Kitap okumak. Can sıkıntısına birebir. Kesinlikle tavsiye ederim.
Bu yazıyı yazmamın sebebi de can sıkıntısıdır işte. Böyle yani. Yorumlarınızı beklerim. Yeni yılın ilk yazısı
Bir yılı daha geride bıraktık. Yeni yıla girdiğimizden beri hiç yazı yazamadım. Sonunda fırsat bulmuşken karalayayım biraz dedim.
Yılbaşında arkadaşlarla sabaha kadar PES oynadık. (Gerçi alkolün etkisiyle ben pek hatırlamasam da). Pes oynarken yenilince herkes bi bahane bulur. Aklıma geldi ben de yazımı Pes bahaneleri hakkında yazacağım. (Ayıptır söylemesi) PES'de çok iyiyimdir. Arkadaşlar bilir hehe. Benim yüzümden, sigara kullanmayıpta sigara yakan var, sinirlenip kolu yerden yere çarpan var. Bana karşı yenildikten sonra en çok kullanılan bahane "abi nasıl bi şans var sende ya!". Maç 5-0 olmuş şans diyo hala hasbam hehe. Ama en klişe olanı da (eminim herkes bu bahaneyle karşılaşmıştır) "kol bozuktu yeaa", "valla bak tuş basmıyo, bak işte!". Cidden kol bozuksa bile, bu bahaneyi daha önce milyonlarca kişi kullandığı için kimse inanmaz. "tabi tabi bozuktur kesin". Mesela dün oynadığımızda, maç 6-1 üst üste 3 kere penaltı oldu ve arkadaşın tepkileri: "hakem seni tutuyo yeaa". Arkadaş bodoslama cart cart diye dalıyo ve tepki bu. Maç zaten olmuş 9-1. Neyine hakem beni tutsun?. En çok güldüğüm bahane ise şuydu; maç 5-0 bitmiş, yenmişim. Tepki; "tuvaletim vardı, konsantre olamadım yeaa".
Real Madrid-Barcelona maçı yapılır. 4-0 yenerim Barça'yı; "abi Ronaldo var Kaka var durmuyo adamlar, ben de madrid olsam ben de yenerdim yani". Takımlar değişilir, bu defa ben Barcelona'yım karşıdaki R.Madrid. Maçın skoru; Barça, Madrid'i 5-0 yener.
- Nolduuuu? Hani yenerdin Madrid'le.
- Abi hep aynı taktik, Messi'yle sıfıra in orta aç gol. Bi b.. bildiğin yok.
- Ahahauhauah.
Ama bana karşı en çok kullanılan bahane, maç olmuştur 7-0 "Çok şanslısın yeaa". Ayıp be, 7 tane yemişsin şansı mı kalmış bu işin hehe.
Bayan okurlarım kusura bakmasınlar. Bu yazım onların pek ilgisini çekmeyecek sanırım.
Böyle yani.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)




